Hukukçu Gözüyle COP 26 Kararları

Yayımlandığı Yer : https://www.dunya.com/kose-yazisi/hukukcu-gozuyle-cop-26-kararlari/640339

13 bin yıl önceki son buzul çağından bugüne kadar dünyamız görece istikrarlı ve öngörülebilir bir iklim içinde yaşadı. Fakat gerekli önlem alınamaz ise halen hayatta olan nesiller bu iklimi yaşayan yerküredeki son kuşak olacak, doğacak nesiller ise değişen iklimin getirdiği afetler ile yaşam mücadelesi vermek zorunda kalacaktır.

1903 yılında elektrolit dissosasiya teorisi ile Kimya Bilim Dalında Nobel Ödülü alan İsveçli bilim insanı Svante Arrhenius (1859-1927) 24 Aralık 1894 tarihinde bütün dünya Noel kutlamaları yaparken başladığı ve bir yıl süren defterler dolusu manuel hesaplamaları sonucunda;

a. Atmosferde karbondioksit gazı oranının artmasının dünya iklimine etkileri olduğu,

b. Atmosferde o günkü karbondioksit gazı oranının iki katına ulaşması durumunda 5-6 derecelik küresel ısınma yaşanacağı,

c. Kömür ve petrol ürünleri tüketiminin karbondioksit gazı salınımını artırdığı görüşünü ileri sürmüştür.

Arrhenius daha sonraki çalışmalarında enerji verimliliğini, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Arrhenius’un ulaştığı sonuçlar Charles David Keeling’in (1928-2005) bugün de kullanılan atmosferdeki mevsimsel ve yıllık değişiklikleri gösteren Keeling Eğrisi çalışmaları ile çöpe gitmekten kurtulmuştur.

Arrhenius’un manuel hesaplama sonuçlarına günümüzde modern “süper” bilgisayarlarla iklim modellemesi yapan bilim insanları da ulaşmaktadır. Arrhenius’un başlattığı ve 127 yıldır devam eden araştırmalar, tartışmalar ve çalışmalar sonrasında iklim değişikliğinin getireceği krizlere karşı önlem almak üzere 31 Ekim-13 Kasım 2021 tarihleri arasında 200’e yakın ülke lideri/ temsilcisi Glasgow İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) buluşmuştur.

Resmi adı “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı” olan COP26’da yapılan müzakereler sonucunda taraflar önemli kararlar üzerinde mutabık kalmışlardır. Büyük umutlarla başlayan COP26 sonucunda küresel iklim koruma sisteminin temel taşlarını oluşturan ve 6 yıl önce yapılan Paris İklim Anlaşması’nın uygulanmasına yönelik teknik detayların da yer aldığı bu kararlardan öne çıkanlar aşağıda açıklanmıştır:

1. Paris İklim Anlaşması’nda da yer alan küresel ısınmanın sanayileşme öncesi dünya ısısına göre 1,5 derece artış ile sınırlandırılması hedefi tekrar vurgulanmıştır.

2. Küresel ısınmanın 1,5 derece artış ile sınırlanmasını sağlamak maksadıyla 2030 yılına kadar küresel karbondioksit salınım miktarının 2010 yılı küresel karbondioksit salınım miktarının %45’i seviyesine indirilmesi, yüzyılın ortalarında da sıfır karbondioksit salınımına ulaşılması ve diğer sera gazları salınımının da büyük oranda düşürülmesi gerektiği kararlaştırılmıştır.

3. İlk defa bir iklim anlaşmasında ülkelere “kömür kaynaklı enerjinin aşamalı olarak terkedilmesine yönelik gayretlerin hızlandırılması ve verimsiz fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması” çağrısında bulunulmuştur.

4. Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadele ve uyum programları finansmanı için 2019 yılında vaat ettikleri ancak gerçekleştirmedikleri yıllık toplam 100 milyar dolar yardım miktarını 2025 yılına kadar her yıl tahsis edecekler ve ayrıca 2025 yılından itibaren de bu yardım miktarını artıracaklardır.

5. Ülkeler, finansal kuruluşlar, teknik kurumlar ve sivil toplum örgütleri iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, sel baskını, fırtına gibi afetleri önlemek, verdiği zararları azaltmak amacıyla küresel çapta teknik ve maddi yardım yapma süreci geliştirecektir. Bu zararların iklim değişikliğine en çok sebep olan gelişmiş ülkeler tarafından tazminatla karşılanması konusu anılan gelişmiş ülkelerce kabul edilmemektedir.

6. Ülkeler 2022 yılında, 2030 yılına kadar olan iklim değişikliği mücadele hedeflerini ve eylem planlarını iyileştirecekler ve açıklayacaklardır. Pek çok ülke bugüne kadar sıfır emisyon hedefi olarak 2050- 2060’lı yılları açıklamış, ancak buna nasıl ulaşacaklarına dair bir eylem planı sunmamıştır. Glasgow’da alınan bu karar ile ülkelerin eylem planlarında şeffaflık ve açıklık yaratılmak istenmektedir.

7. Ülkelerin iklim değişikliği mücadele hedeflerini ve eylem planlarını tercihen 5 yıllık periyotlarla düzenlemesi öngörülmüştür. Bu suretle hangi ülkenin ne yaptığı başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak bilinebilecek ve dünya ülkelerinin Paris İklim Anlaşması hedeflerine yaklaşma seviyesi takip edilebilecektir.

8. Ülkeler 2024’ten itibaren iki yılda bir periyodik olarak sera gazı salınım bilançolarını (dönem içerisinde ne kadar karbondioksit veya metan gazı salınımı yapıldığı gibi) açıklayacaklardır. Bu suretle ülkelerin ulaştığı seviyeler şeffaf bir şekilde herkes tarafından takip edilebilecektir.

9. Gelişmiş ülkeler düzenli olarak hangi zaman diliminde, hangi projeye veya hangi ülkeye ne kadar iklim yardımı sağladığını açıklayacaklardır.

10. Ülkeler azalttıkları karbondioksit salınımına göre bir puantaj sertifikasına sahip olacak ve istedikleri takdirde beyan ettikleri hedeften fazla gerçekleştirdikleri salınım azaltım puanlarını, yeterli salınım azaltımı yapamayan ülkelere satabileceklerdir. Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması’nda da yer alan sertifika ticareti konusu halen şeffaf bir düzenlemeye kavuşamamıştır.

127 yıl süredir araştırılan/ tartışılan iklim değişikliğine bir toplantıda kesin çözüm bulunacağı beklentisinin gerçekçi olmadığı açıktır. Buna rağmen Glasgow İklim Konferansı sonucunda en azından dünya ülkeleri sera gazı salınımını küresel olarak denetleyebilecek, hangi ülkelerin iklimin korunmasına yönelik adımlar attığını, hangi ülkelerin adım atmadığını tespit edecek bir düzenlemeye kavuşmuştur. Bu konferansta alınan kararlar bağlayıcı olmamasına rağmen, ülkelerin alınan kararlara uygun eylemde bulunmaları motive edilmekte ve beklenmektedir. Sera gazı salınımı sorunu bu kararlardan sonra ülke sorunu olmaktan çıkmış, bütün insanlığın sorunu olmuştur. Bu nedenle bu kararlara uygun eylemde bulunmayan ülkeler göze alamayacakları uluslararası itibar kaybına uğrayacaklardır.

Anayasamızın 56. maddesi “herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmünü haizdir. Çevre Kanunumuzun 3. maddesinin 1. fıkrasının ı bendi ise “bölgesel ve küresel çevre sorunlarının çözümüne yönelik olarak taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar sonucu ortaya çıkan ulusal hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi için gerekli teknik, idarî, malî ve hukukî düzenlemeler Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının koordinasyonunda yapılır. Gerçek ve tüzel kişiler, bu düzenlemeler sonucu ortaya çıkabilecek maliyetleri karşılamakla yükümlüdür” hükmünü haizdir. Mevcut kanuni düzenlemeler ve tasarlanan “İklim Değişikliği Kanunu” gibi düzenlemeler ülkemizin COP26’da alınan kararlara uygun hedefler ve eylem planları yapmasına ve uygulamasına imkân tanımaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”un 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile Türkiye iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir hukuki aşama kaydetmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler 76’ncı Genel Kurulu’nda, Türkiye’nin 2053 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşacağını tüm dünyaya ilan etmesi ile de önemli bir hedef belirlenmiş ve yükümlülük üstlenilmiştir.

Türkiye’nin Glasgow COP26’da alınan kararlara uygun hedefler koyması ve bu hedeflere yönelik eylem planı hazırlaması ve uygulaması önümüzdeki dönemde konuyla ilgili Türk bilim insanlarının, bürokratlarının, kamu ve özel sektörün uluslararası en önemli sınavı olacaktır.